Yeni Yıl ve Noel mi? Nardugan mı? Tartışması
Yılbaşı gelince yine yollara, kavşaklara, vitrinlere, büyük mağazalara ışıklar takılarak canlı ve şık görünümüne kavuşturuldu.
Kent meydanlarında ışık havuzları herkesi davet eder nitelikleriyle ışıltılar saçtı.
Birçok mağazanın önünde Noel Baba kıyafetleri giyinmiş birileri mağazalarında bulunan malları sayarak gelip geçeni davet ediyordu. Kırmızı kalın ve yakası beyaz kürklü giysiler görenleri şaşırtmıyor. Hatta sempatiyle gülümseyenler oluyordu.
Yeni yılın gelişiyle yeniden aynı düşüncelere döndüğümü fark ettim. Kişisel gelişimim süresince her yılbaşı hazırlıklarında olduğu gibi yine sorularımın çoğaldığını fark ediyordum. Antalya’da yaşadığı söylenen Noel Baba neden bu kadar kalın giysiler giyiniyordu acaba? Üstelik karlar arasından savrularak geldiği yansıtılan Noel Baba’nın geyikli kızağı Antalya’da kar yokken nasıl kayıyordu.
Yaşantımda bu ışıklı karlı görüntüler hep heyecanlandırmıştı beni ama sorularıma engel değildi. Bu ilişkileri merak ederken önemli bir araştırma verisiyle karşılaştım.
İstanbul Eski Şark Eserleri Müzesi Çivi yazılı Belgeler Arşivinde Sümerolog olarak çalışmış olan Muazzez İlmiye Çığ’ın bir yazısıydı bu.
Muazzez İlmiye Çığ’ın yorumuna göre;
“Çam ağacı süslemek tamamıyla Türk adetidir. Eski Türklerde, Türkistan’da yerin göbeğinden göğe kadar bir ağaç tasavvur ediliyor. Bu hayat ağacı, Sümerler’de de var. Akçam, ve bu akçam başka yerde yetişmiyormuş. Bir ucunda göktanrısı duruyor. Türklerde güneş kutsal ama tanrı olarak kabul edilmiyor. 22 Aralık’ta güneş yeniden fazla olarak dünyayı aydınlatmaya başlayacak. Günler uzamaya başlayacak. Türklerin Gök tanrısı gün ile geceyi tanzim ediyor gökte. Sözde gün ile gece sürekli münakaşa halinde. 22 Aralık’ta gün geceyi yeniyor.
Bunu “Yeniden doğuş bayramı” olarak Türkler kutluyorlarmış.
Bayramın adı: Nardugan(nar=güneş, tugan, dugan=doğan) Doğan güneş.
Akçam getirip eve koyuyorlar, akçamın altına o sene Tanrı onlara güzel şeyler verdi, güzel bir yaşam verdi diye hediyeler koyuyorlar. Dallarına da ertesi sene için Tanrı’dan niyaz ettikleri şeyler, adak olarak istedikleri şeyler için paçavra veya kurdela koyuyorlar. Büyük bayram, şenlik olarak kutluyorlar. Aileler toplanıyor, büyükler varsa ziyaret ediliyor, özel yemekler yeniliyor, güzel elbiseler giyiliyor.
Bu adet Türkler yoluyla Avrupa’ya geçti. Konunun Noel’le alakası yok.
İznik Konsili’nde pagan adeti görülen bu adeti İsa’nın doğuşu olarak kabul edelim diyorlar ve bu adet Hristiyanlara geçiyor. Ama ağaç süsleme pek yok, 16. yy’da Almanya’da başlıyor, daha sonra Fransa’ya geçiyor ve dünyaya yayılıyor.”
Sayın İlmiye Çığ’ın ifadeleri araştırmacı kişiliği ve konunun içeriği bakımından önemlidir.
Bu konunun gündeme taşınma serüveni de içeriği kadar ilginçtir.
2007 yılı Aralık ayında internetten Adnan Atabek imzası ile Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ’a bir kutlama gelir. Nardugan Bayramı için gelen bu kutlama ilk kez karşılaştığı bir konuda olunca ilgisini çeker. Bilgilenmek adına araştırır. İran’ın Azerbaycan bölgesinde yaşayan Azerbaycan Türklerinden Arif Esmail Esmailinia ile yazışarak bilgiyi teyit eder. Azerbaycan Türkleri’nin ve başka Türk Toplumlarının bayram olarak günümüzde de kutlamakta olduklarını, kendisine gelen kutlama mesajının da bu kutlama nedeniyle olduğunu öğrenir.
Hıristiyanların Noel Bayramı adıyla kutlamakta oldukları bayramın aslında Türk’lerin geleneğinde var olan Nardugan Bayramının uyarlanmış hali olduğunu ifade eden bir ileti yayınlar. Çok dikkat çeken ve sosyal medyada sürekli paylaşılan bu ileti aynı zamanda tartışmalara da yol açar.
Taraf Gazetesi yazarı Sevan Nişanyan “Olmaz. Milli mitoloji yaratma gayreti başka şey, bilim başka şey” diyerek tepkisini ifade eder. Prof. Mehmet Ali Kılıçbay, “Türkler göçebe, ne işleri var çam ağacıyla” diye yorumlar durumu. Prof. Dr. Halil Berktay ise “Tarihin televolesi” olarak görüş bildirir.
Aynı konuda o dönemlere denk gelen ve Kırgızistan’da yapılan bir söyleşi yankı yaratır. Kırgızistan Arabayev Devlet Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Erhan Arıklı yaklaşan 22 Aralık ile ilgili tezler ileri sürerek konuya ilişkin araştırmaların olduğunu ifade eder.
Arıklı, Noel kutlamalarının ve hatta Noel Baba kavramının Türk Kültüründen Batı Kültürüne geçtiğini ifade ederek Kazak araştırmacı Murat Acı ve daha birçok araştırmacının da bunu savunduğunu açıklar.
Prof. Dr. Erhan Arıklı’nın açıklamalarından bir kısmı aslında konuya yoruma gerek kalmadan açıklık getirir niteliktedir.
Şöyle diyor; “Ünlü Rus arkeolog ve araştırmacılarından özellikle Okladinikov, S.İ Rudenko ve Kazak alim A. Margulan’ın araştırmaları incelediğimizde Türk Kültürünün kökenlerini ve bu Kültürün batıya etkisini görebiliyoruz. Bu araştırmalardan yola çıktığımızda, yalnızca “Noel Baba“ inancının değil, bugün Hıristiyanlara ait kabul edilen pek çok dini ritüel ve inancın Türkler tarafından batıya armağan edildiğini görüyoruz. Mesela bakınız eski çağlardan itibaren çam ağacı Türklerde kutsal ağaç sayılmıştır. Bu durum, Sibirya’da yaşayan diğer halklar için de aynı olmuştur. Bu ağaç evin içine sokulmuş, ağacın etrafında Şamanlar ayin yapmış ve kötü ruhları evlerden kovmuştur. Bu ritüel, Sibirya’da Şamanist diye adlandırılan gayri müslim Türk Halklarında hala yaygın olan bir ritüeldir. Hıristiyanlıkta çam ağacı, geyik, Noel Baba ve Hediyeler önemli yer tutar. Bu kavram ve sembollerin tamamı eski Türk Kültüründen alınmadır.”
Prof. Dr. Erhan Arıklı söyleşisinde soruyor; “Şimdi Noel Baba olarak resmedilen kişiyi bir gözünüzde canlandırın. Uzun kaftanı, ayağında çizmesi ve başında börkü olan Noel Babanın üzerindeki hangi giysinin Avrupa ile ilgisi vardır. Kaftan, Börk ve Çizmenin Batı kültüründe ne işi var. O dönemlerde Avrupa erkekleri etekli elbise giyiyordu. Ayaklarında ise sandalet vardı. Pantolon da Türk Kültürünün Batıya armağanıdır. Atı ehlileştiren Türkler, ona binecek en uygun kıyafet olarak pantolonu icat ettiler. Milattan yüzlerce yıl önce ecdadımızın çizdiği bütün kaya resimlerinde Türkler, pantolonlu olarak resmedilmiştir.”
Önemli açıklamalar bunlar ve her birimizin daha ilk öğrencilik yıllarında öğrendiğimiz “Ağaç kesen baş keser” deyiminin de kültürel kaynağını açıklar niteliktedir. Ayrıca geleneklerimizde tanık olduğumuz adak adama, ağaca bez bağlayıp dilek tutma gibi davranışların da kültürel mirasımıza dayandığını görmekteyiz.
Bilindiği gibi Eski Türkler Ay takvimi kullanırlarmış. Bu bilgilere göre ay takvimi nedeniyle her yıl 22 Aralık’tan sonra gelen ilk dolunayı başlangıç olarak kabul etmiş ve Nardugan Bayramı olarak kutlamışlar.
Açıklamalara göre; Hun Türklerinin Avrupa’ya gelişlerinden sonra Türklerden Hıristiyanlara geçtiği söyleniyor.
Araştırmalara göre Nardugan kelimesinin kökenini Moğol dilindeki “nara” yani güneş, Türk dilindeki “tuqan” doğan sözcükleri oluşturmuştur.
Nardugan’ın değişik Türk Toplumlarındaki ifadeleri bir arada görüp karşılaştırabiliyoruz.
Türk Toplumu Kullanılan Tanım Anlamı
Moğol Türkleri Nara Tuqan Güneş Doğan Bayramı/Günü
Başkurt Türkleri Mardugan Güneş Doğan Bayramı/Günü
Azerbaycan Türkleri Narduqan Güneş Doğan Bayramı
Çuvaş Türkleri Nartavan ve Nartukan Güneş Doğan Bayramı/Günü
Tatar Türkleri Koyaş Tuğa Güneş Doğan Bayramı/Günü
Udmurt Türkleri Nardugan/Mardugan Güneş Doğan Bayramı/Günü
Mişer Tatarları Raştua Güneş Doğan Bayramı
Zırizya Türkleri Nardava Güneş Doğan Bayramı/Günü
Mokşa Türkleri Nardvan Güneş Doğan Bayramı/Günü
Konu hakkında farklı tartışmalar olmakla birlikte; Türk Geleneklerinden kaynaklanan bir yanı olduğu ve bu güne yansıyan güzellikler barındırdığı tartışılmayacak kadar açıktır.
Bu güzellikleri gelenekler adına tanımak, paylaşmak, geleceğe taşımaksa anlamlı bir manevi güçtür. Azerbaycan Türklerinin, Tatar Türkleri’nin Nardugan Demesini (Mani) ahengiyle söylediğimizde gerçekten o ruhun, iyi dileklerin bir bayram sevinci yaşattığını hissediyoruz. Tatar Türkleri’nde okunan bir şiir şöyle der; Türkçe karşılığı ile paylaşmak isterim.
Nardoğan, Nardoğan
Nardoğan, nardoğan,
Nar doğan, ey ev sahipleri,
Kutlu, mübarek olsun,
Ağzınızın tadı bozulmasın;
Malınız mülkünüz çoğalsın,
Taylarınız koşuşsun,
Ekinleriniz bereketli olsun,
Yumurta gibi iri olsun,
Nardoğan, nardoğan.
Başka bir şiirin ilk ve son kıtası da şöyle diyor;
Nardoğanım Nar Olsun
Nardoğanım narına
Bakma elin yarına;
Elin yar yar olmaz,
Öz yarın ancak yad olmaz.
Nardoğanım nar olsun,
İçi dolu nur olsun;
Nardoğan türküsünü kim söylese
O devletli, zengin olsun.
Yeni başlangıçlarda ağaç kullanılmasının örnekleri günümüzde hala geçerliliğini sürdürmektedir. Yeni bir tarla alınınca işaret için belli yerlere ve en ortasına ağaç dikilmesi, bazı yörelerde bebek olduğunda onun adına ağaç dikilmesi gibi birçok örnek sayılabilir.
Türk el sanatlarında hayat ağacının resmedildiği nice eserle karşılaşmak mümkündür. Mimari de çinicilikte, kilim motiflerinde hep karşılaşırız. Bu kültürel etkileşimin yansımalarına günümüzde de rastlıyoruz.
Türkiye’de Serhat şehirlerimizden Erzurum ve Kars’ta günümüze yansıyan yumurta boyama, gece kapı dinleme eğlenceleri sürmektedir. Yine Kars’ta yaşayan Azerbaycan kökenli insanlarımızın “dede baba günü” diyerek bu dönemde temizlik yapıp, yaşlı insanlarını arayıp sorma “yoklama”, mezarlık ziyaret etme gibi geleneklerini nevruz dönemi dışında bu dönemde de sürdürdüklerine dair bilgilere sahibiz.
Görünen o ki Türk kültüründen yansıyan yeni başlangıçları kutlu saymakta kullanılan ağaç süsleme ve önemseme geleneği başka toplumlar ve kültürler tarafından da benimsenmiş ve örnek alınmıştır.
Yeni başlangıcı yeni bir yılın doğuşunu sembolize eden ışıklarla donatılmış, hediyeler barındıran bir ağacın insanı sevindirip gülümsetmesi eskiden beri vazgeçilmez bir paylaşım olmuştur. Kaynağının bilinmesi geleneklerin sürdürülmesi ve güzelliklerin paylaşılması kadar önemlidir.
Speak Your Mind